Röportaj: Elif Kavakçı
02 Ara 2014
Tesettür giyim modasının öncülerinden Elif Kavakçı ile moda ve sektörden konuştuk. Biraz da özel hayatındaki eğlenceli anılarından bahsederek keyifli bir röportaj geçirmemizi sağlayan Elif Kavakçı’ya tesetturgiyim.com adına teşekkür ediyoruz.
Keyifli okumalar…
Merve Uzun: Elif hanım sizi tasarımcı kimliğinizle tanıyoruz, biraz daha yakından tanımak amacıyla biraz kendinizden bahseder misiniz?
Elif Kavakçı: Ankara doğumluyum. 1988 senesinden beri Amerika’da yaşıyorum. 3 kız kardeşin küçüğüyüm. Aslan burcuyum ve gerçekten aslan burcunun sahip olduğu karakteristik özelliklere sahip olduğumu düşünüyorum 🙂
Merve Uzun: Bir röportajınızda küçük yaştan beri modacı olmak istediğinizi söylemiştiniz, hayallerinizdeki konuma ulaştınız mı?
Elif Kavakçı: Elhamdülillah, çok şükür! Şu anda yaptığım çalışmaları küçükken hayal edemezdim. O zaman daha farklı bir modacılık anlayışım vardı, çocukluk hayalimde daha geleneksel yada klasik bir tasarımcı olmak vardı, şimdi ise daha akademik bir bakış açım var.
Merve Uzun: Markalaşma döneminiz nasıl gelişti?
Elif Kavakçı: Genelde tasarımla ilgilenen genç kızlar, eğitimlerini tamamladıktan sonra bir markayla, moda eviyle yada atölyede çalışmaya başlarlar. Ancak uzun zaman tecrübe edindikten sonra kendi markalarını kurmak için adım atabilirler. Kendi markaları altında bir kolleksiyon çıkardıktan sonra defilelerini yaparlar ve yavaş yavaş markalarını büyütürler. Benim hikayem çok daha farklı gelişti. Aslında kendi işinizi kurarken 5 yıllık, 10 yıllık plan yapmanızı tavsiye ederler ve planınız esnek olsa da, o çerçevenin içinde hareket edersiniz. Eğer markanızı kurduktan 5 yıl sonra bir verim görüyorsanız (verim büyük kar yapmak değil, ekonomik olarak gelirle gideri karşılayabilmek) o zaman başarılı olmuşsunuz demektir. Benim moda hikayem çok farklı oldu. Hikayemi kısaca “Kun fe yekun” olarak özetleyebiliriz. Rabbim “ol” diye emretti “ve oldu”.
Merve Uzun: İstediğiniz başarıya ulaşmanız da yetiştiriliş tarzınız ve ailenizin rolü büyük olmalı? Öyle değil mi?
Elif Kavakçı: Muhakkak ki! Annemin ve babamın rolü çok büyüktür, ikisinden de Allah razı olsun ki bana ve ablalarıma küçük yaşlardan itibaren sonsuz özgüven aşıladılar. Bize (Allah’ın izniyle), her alanda başarılı olabileceğimizi gösterdiler, eğitimimizi sınırsız desteklediler, hatta en iyi eğitimi özgürce (başörtüsü yasağı olmadan) alabilmemiz için Amerikaya göç ettik ailecek.
Merve Uzun: Ablalarınız da alanlarında tanınmış kişiler, ablanız Merve Hanım herkesin tanıdığı bir isim, yakın zamanda Türkiye’ye geri döndü, diğer ablanız Ravza Hanım’da İstanbul’da akademisyen ve ara ara televizyon programlarına katılıyor. Kısmen hepimizin tanıdığı örnek bir aileniz var. Kardeşler arasında en küçük olmak nasıl bir duygu?
Elif Kavakçı: 3 kız kardeş olmak hem güzel hem de zor. İki ablamında çalışkanlığıyla ve başarılarıyla gurur duyuyorum. Bazen onlara sitem ediyorum “biraz yavaşlasanız da ben de yetişmekte bu kadar zorlanmasam…” diye.
3 çocuklu bir aileye baktığınızda 3. çocuklar her şeyi abla veya ağabeyilerinden çok daha çabuk öğrenirler, daha atiklerdir, önlerinde yetişmeleri gereken büyükleri olduğu için küçük kalmamak, büyümek adına çabalarlar. Belki bir genelleme olabilir ama benim gözlediğim sosyolojik bir perspektife göre çoğunlukla bu böyledir. Bende ablamlar sayesinde daha küçük yaşta olgunlaştığımı düşünüyorum. Mesela yazları tatilde babam ortanca ablama araba kullanmayı öğretiyordu, ablam 12 yasındaydı ben de 9. İkimizi de arabaya bindirdi “size araba kullanmayı öğreteceğim” dedi. O zamanki arabamız Murat 131 idi ve tabii ki standart vitesli idi. Yazlarımızı anneanemizin, Uluborlu’daki (Ispartanın kazası) yazlık evinde geçirirdik. Babam bize Uluborlu, Keçiborlu arasındaki dağ yolunda araba kullanmayı öğretti. Bir süre her gün pratik yaptık, tır sollamayı bile öğrendik 🙂
Merve Uzun: Oldukça maceralı bir hikaye, çocuk yaşta korkmadınız mı peki? 🙂
Elif Kavakçı: Hayır korkmadım. Babam her şeyi teker teker öğretti, ve “hadi kızım sen çok iyi kavrarsın bunu, çok iyi kullanırsın” diye devamlı güven verdi. Ablam da ben de kısa sürede öğrendik. 16 yaşında ehliyet aldığımda (Amerika’da bazı eyaletlerde 16 yasında ehliyetinizi alabiliyorsunuz) babamın küçük yaşta öğretmesinin ne kadar önemli olduğunu anladım. Ehliyet alacak yasa geldiğimizde de, lastik değiştirmeyi, arabanın aküsü biterse jump start yapmayı, arabanın yağını kontrol etmeyi öğretti. Biz de zevkle öğrendik. Lastiğimiz patladığında kendi başımıza değiştirebildik 🙂 O zamanlar şimdi ki gibi cep telefonu yoktu, bir tanıdığı arayıp yardım isteyemiyorduk. Babam bizi erkek gibi yetiştirdi diyebiliriz. Tabii ki erkek kardeşimiz olmadığı için başka ailelerde nasıl oluyor bilmiyorum ama bize kendi ayaklarımızın üzerinde durabilmeyi güçlü olmayı öğretti. Bir zorlukla karşılaştığımızda “ya bunu başaramazsak” endişesi olmadı. Yalnız aynı zamanda bizden beklentileri de oldukça yüksekti. Özellikle eğitim konusunda her alanda bilgili olmamız gerektiğini söylerdi, tabiiki özellikle din bilgisi, arapça ve yabancı dilin önemini vurgulardı. Bu sebepten dolayı 3.sınıftan itibaren İngilizce, 7. sınıftan itibaren Fransızca, 9. sınıftan itibaren de Almanca dersi aldım. Babam, 7-8 dil bilen, bir akademisyen ve ilim adamı olduğu için, annem de Alman Dili ve Edebiyatında öğretim görevlisi olması ve aynı zamanda İngilizce ve Arapça da biliyor olduğu için doğal olarak biz de yabancı dil öğrenmeyi sorgulamadık.
Merve Uzun: Bir kaç ay önce Lacivert dergisinde tesettür modası üzerine yazdığınız tezinizden bir makale yayınlandı. Son zamanlarda sosyal medya paylaşımlarınız tasarımdan çok, bu tarz konferanslar, akademik çalışmalar, yada yazılarınızla ilgili oldu. İki alanda da devam etmeyi mi düşünüyorsunuz yoksa biraz yön mü değiştiriyorsunuz?
Elif Kavakçı: Aslında yaklaşık 2008’den beri tasarım çalışmalarım yanında yazarlıkta yapıyordum. İlk olarak Türkiye’de bir gazetede başlamıştım, daha sonra Kadınhaberleri sitesinde, bir kaç moda dergisinde, Türkçe olarak, İngilizce olarak da kendi bloğumda yazıyordum. Moda üzerine yazmak benim için yeni değil, ama yazı yazdıkça ne kadar zevk aldığımı farkettim. Kısacası moda alanında çalışmaya devam ediyorum, ama pratikten çok teorik çalışmalar yapıyorum.
Merve Uzun: Böyle bir değişiklik yapma fikri, isteği, ya da ihtiyacı nasıl doğdu?
Elif Kavakçı: 2007 civarında profesyonel anlamda markamı kurmuştum ve planım yavaş ama sabit adımlarla ilerlemek idi. Bu sebepten dolayı hiç seri üretime girmedim, kişiye özel tasarım yani couture olarak devam etmeyi planladım. Bir çok yerden teklif geldi, farklı markalarla iş birliği veya tasarım projeleriyle ilgili. Bir kaç sebepten dolayı bana çekici gelmedi. Öncelikle bence seri üretimde ürünlerin kalitesi düşebiliyor. Kumaşın kalitesi, tasarım özelliği, işçiliği düşüyor. Size bir zamanlar ilham veren sanatsal niteliğe sahip ürünler kapitalist bir nitelik kazanıyor. Ürünler özelliğini kaybedebiliyor, müşteriye istediğiniz kalitede bir kolleksiyon sunamıyorsunuz ve tek düşündüğünüz ne kadar kâr yapacağınız oluyor. Bunun yanı sıra seri üretime girmek için ekibinizi büyütmeniz gerekiyor. Ekip büyüdükçe, sizinle çalışan insan sayısı artıyor ve siz bir yönetici olarak her şeyi kontrol edemiyorsunuz. İçinden çıkamadığınız bir kısır döngünün içine hapsediliyorsunuz ve istenen sayıyı üretmek için çırpınıp duruyorsunuz (arz-talep çerçevesinde). Ve bu arada gittikçe büyüyorsunuz ve atölyenizde kimler çalışıyor, kıyafetlerinizi kimler dikiyor, her şey etik bir şekilde yürüyor mu, İslami ahlaka uyuyor mu, “hak” yeniyor mu diye düşünüyorsunuz. İşte bu yönleri bana hiç cazip gelmiyor. Bu sistemi bir şekilde yürüten firmalar yok mu? Var tabii ki. Ama bir çoğunun analizini yaptığımızda gördüğümüz tablolar hiç iç açıcı değil. En üstteki kişinin en alttaki çalışandan haberi yok. Hakkı yendi mi? Gece karnı aç mı yatıyor, bilemiyor. Belki, siz nereden biliyorsunuz, diyeceksiniz… Araştırdığım için biliyorum! Bu konu üzerine yapılmış pek çok araştırma çalışması var.
Benim her zamanki hedefim az sayıda müşteriye kaliteli ürünler sunmak, ve yine aynı şekilde, az ama kaliteli bir ekiple, hak, hukuk bilen, Allah korkusu olan kişilerle çalışmak oldu.
Sorunuzun cevabı uzamış oldu ama bu kariyerimde biraz yön değiştirmemin önemli bir sebebiydi… Markamı kurduktan sonra her sene yıl dönümünde şöyle bir geriye bakıp, “bir senede ne kadar yol kat etmişim?”,“ilerlemeler olmuş mu?” diye bakardım. 2011 civarında bir durum analizi yaptım. “Ben ne başarmak istiyordum bu işe başlarken? İstediklerimi başarabildim mi? Şimdi nasıl ilerlemeliyim? Yaptığım işten memnun muyum?” sorularını sordum kendime. Geldiğim noktada ulaşmak istediğim hedeflere ulaşmıştım. Bir iş sahibi olarak iki opsiyonum vardı, işimi büyütmek yada olduğum yerde sabit kalmak. Üretken olmak açısından ilerlemem gerekiyordu ama işimi büyütmeyi istemiyordum çünkü; bundan sonraki adım, seri üretim olacaktı. Aynı zamanda, evet modayı seviyorum, moda alanında bir şeyler üretmek özellikle başörtülü hanımlara zarif, rahat tasarımlar sunabilmek beni memnun ediyordu, ama bir süre sonra o mutluluk, materyalistik ve dünyevi bir unsura dönüşüyor. Moda tasarımı yapanlar bir nevi sanat icra ettikleri için dışarıdan cazibeli bir alan gibi geliyor. Ama bir tek kıyafet için sarf ettiğiniz emeğe, vakite bakınca bir süre sonra “değer mi”, diye düşünebiliyor insan.
Tasarım yapmak biraz yemek yapmaya benziyor. Yemeğin malzemelerini alıp, hazırlıyorsunuz, bir sürü emek veriyorsunuz. Saatlerce misafir ağırlamak için hazırlıyorsunuz, sonra pat diye yemekler yenip bitiyor. Sonunda siz ne ürettiniz? Kıyafetlerin tüketimi yemek tüketiminden daha uzun sürebilir ama, bu yaptığınız işle, dünyaya nasıl katkıda bulundunuz? Şimdiye kadar 4 defile yapma imkanım oldu. İlk üçünde heyecanlıydım, dördüncüyü kendimi zorlamak için yaptım, ama şimdi defile için kolleksiyon tasarlamak yada defile yapmak benim ilgilimi çekmiyor. Prestijli defile teklifleri alıyorum, kostüm tasarım projeleri geliyor, ülkemizi farklı ortamlarda temsil etmem için teklifler geliyor, ama o bir defilenin benim ömrümden kaç gün, kaç hafta, kaç ay çalacağını biliyorum ve aynı zamanda aynı alanda çok daha farklı, verimli çalışmalar yapabilirim diye düşünüyorum.
Ben tasarım yapmaya ilk başladığımda yakın bir arkadaşım (Türkiye’de tanınmış bir tekstil şirketinin sahibi) bana “bak Elif, sen boşuna sıfırdan tasarım yapıyorsun. Vaktine yazık. Tekstil sektöründe herkes store-check yapıp, ürün kopyalar. Beğendiği ürünü gidip her hangi bir mağazadan alır, sonra bir kaç detayını değiştir, yada hiç değiştirmez, onu en düşük maaliyete üretip, toptan satış yapar. Tekstilde para, ucuza üretip, büyük miktarda satarak kazanılır. Evet ürün kalitesi düşüktür, ama kazandığın para yoğun çalışma saatlerine değer. Eğer çok para kazanmazsan bir süre sonra sıkıldıp bırakırsın…” demişti. Sektörün içinden biri olarak çok doğru bir analiz yapmış.
Merve Uzun: Tasarım yapmaktan sıkıldınız mı o zaman?
Elif Kavakçı: Sıkılmaktan çok, beni tatmin etmemeye başladı diyebiliriz. Tabii ki ben arkadaşımın bahsettiği miktarlarda satış yapmadım. Benim yaptığım üretim bir tekstil şirketiyle ne rakam olarak ne de kâr olarak kıyaslanamaz. Kumaşı toptan alıp, seri üretim yapmadım.
Merve Uzun: Peki şu anda Türkiye’de olan tesettür firmaları, markaları ile ilgili düşünceniz nedir, onlar farklı mı yada sizin anlattığınız şekilde mi çalışıyor?
Elif Kavakçı: Benim gördüğüm; ürünlerin hemen hemen hepsi sentetik kumaşlardan tasarlanmış. Bir çoğu 100% polyester. Mağazalara gidip incelenildiğinde, hemen belli oluyor zaten. Arada belki bir kaç pamuk, yün, kaşmir, ipek ürün bulabilirsiniz ama seri üretim yapan bazı markalarda kalite düşük. Bu aslında sırf tesettür sektöründe de böyle değil. Benim örneğin, Türkiye’de ara sıra uğradığım bir mağaza vardı. Doğal kumaşlardan harika tasarımları olurdu. Genellikle pamuk, keten, ipek, deri, kaşmir çalışıyorlardı. Geçen yaz uğradığımda çok şaşırdım. Kumaş kalitesi düşmüş, fiyatlar artmış. Markanın sahibini tanıyorum. Bu kumaşları nasıl giyip müşterilerine sunuyor anlayamadım. Üzüldüm.
Kalitenin düşük fiyatların yüksek olmasına rağmen, müşteriler umursamadan alıyorlar. Bunun da teorik bir açıklaması olduğunu düşünüyorum… 🙂
Merve Uzun: O zaman bize bu teorik çalışmalarınızdan bahseder misiniz? Moda teorisi, moda çalışmaları nedir?
Elif Kavakçı: Öncelikle “moda” kelimesini açıklayarak girelim konuya. Her hangi bir kişiye moda kelimesinin anlamını sorduğunuzda, açıklamasında şu kelimeleri kullanabilir: trend, giysi, kıyafet, belli bir dönemde herkesin taklit ettiği tarz, kültürel bir anlayış, mankenlerin podyumda giydiği kıyafetler, defile, tasarımcı, sanat, vesaire…Bizim bahsettiğimiz moda kavramında bu ifadeler ufak detaylar olarak kalıyor. Tarihe baktığımızda zaman zaman önemli entellektüeller moda kavramının analizini yapmıştır. Örneğin; Georg Simmel, modaya 1901 de sosyolojik açıdan bakmıştır… Thomas Veblen ise materyalizm, ekonomi ve modanın kesiştiği yönden bakmıştır. Yani moda çalışmaları teorik açıdan farklı bakış açılarıyla çok uzun zamandır yapılıyor. Eskiden moda eğitimi sadece moda tasarım olarak geçiyordu. Daha sonra 1985 yılında Elizabeth Wilson isimli bir akademisyen, moda teorisinin sosyoloji, psikoloji, antrapoloji veya başka bir dalın altında değil, Moda Çalışmaları başlıklı bir bölüm altında öğretilmesi, ve araştırılması gerektiğini savundu. Dünyanın sayılı üniversitelerinde olan bu program, 2010 yılı civarında Parsons’da mastır programı olarak başlatıldı. Yaklaşık son 4 sene içinde ise popüler bir bölüm haline geldi.
Yani bir çok insanın ciddiye almadığı, umursamadığı “moda” kavramı aslında tahmin edilemeyecek kadar komplex bir fenomen.
Merve Uzun: Bize bu konudaki çalışmalarınızdan bir kaç örnek verebilir misiniz?
Elif Kavakçı: Tabiiki. Çalışmalarım tahmin edildiği üzere genellikle tesettür modası üzerine konsantre olmuş durumda. Araştırmalarımda baktığım konular arasında tesettür moda akımlarına, davranışlara, material kültür, popüler kültür, inanç, kimlik, ve moda, kıyafetin toplumdaki rolü ve teknolojinin etikleri var. Bunlar şu anda aklıma gelen bir kaç tane üzerinde çalıştığım başlık…
Merve Uzun: Elif hanım, ileriye yönelik planlarınız nelerdir? 5 sene sonra geriye baktığınızda neler başarmış olmak istersiniz?
Elif Kavakçı: Üzerinde çalıştığım konulardan zevk alıyorum. Çok çalışıp, çok üretmek istiyorum. Ama benim planlarımdan daha önemli olan, Rabbimin benim için yaptığı plan. O ne derse o oluyor. İnşallah arkaya dönüp baktığımda güzel çalışmalarla farklı bir bakış açısını ortaya koyabilirim diye ümid ediyorum.
Merve Uzun: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Elif Kavakçı: Öncelikle bu röportaj için yaklaşık 5 ay kadar bir süre sabırla beklediğiniz için teşekkür ederim. Umarım beklediğinize değmiştir 🙂 Moda alanında pratik veya teorik çalışmalarımı takip etmek isteyenler sosyal medya hesaplarımdan bu bilgilere ulaşabilirler. Instagram @elifkavakci Twitter @KavakciE.
Bütün tesetturgiyim.com okurlarına kucak dolusu sevgiler, selamlar. 🙂
[wa-wps]
Yazara ait Diğer Yazılar
Önerilen Yazılar

Güzide Mertcan: “Yarışma esnasında kıyafet seçimi beni çok zorladı.”
09 Nis 2020 - Giyim, Röportajlar

Neelam Hakeem: “Sizi mutlu eden şeylere odaklanın”
23 Eyl 2019 - Aktüel, Röportajlar
Verimli, verimli olduğu kadar da bazı moda terimlerini yeniden sorgulatabilecek altyapıda bir hanımla konuşulduğunu hissettiren bir röportaj. Elinize sağlık. Rabbim devamını nasip etsin.
Çok teşekkür ederim Ayşe Betül <3
Elif Hanım ve Merve Hanım’a bu özel röportaj için çok teşekkür ederiz. Röportajı okudukça; önemli olanın ne kadar çok iş yaptığınız değil, nasıl yaptığınız olduğunu bir kez daha anladım.
Teşekkürler Yasemin, mesajlarımızı verebildiysek ne mutlu bize… <3